Yılbaşı zamanları hep bir hüzün çöker üstüme. Oldum bittim sevmem böyle zamanları. Her yerde bir hengame, bir telaş, anlamını tam kavrayamadığım bir sevinç.
İçimde dengesi/zliği hiç şaşmayan bir terazi var sanki
Karşımda ne varsa onu dengeleyen, doğal olarak da hep aksi tarafa giden.
Neden? sorusu çoğu zaman önce bahaneler öne sürer sonra da vazgeçip sessizliğe bürünür içimde.
Yıl başı, geleceğe dair umutlar ve hayaller kurdurur insana.
Bense hep geçmişimi düşünür geçmişimin içinde gömülürüm.
Yaptıklarım, yapmakta olduklarım, yapmak istediklerim karşısında ezilir durur.

Yıl başı beni mutlu etmeli mi ?

Mutlu olmak için bahaneler yaratmaya lüzum görmem ki ben.
Mutluluk, dudaklarıma değen bir fincan kahve olur bazen,
bazen de
gözlerimi kapatıp içime çektiğim koku,
dilimin üzerinde eriyen bir çikolata ,
aynadaki gülüşüm, ya da
bana bakan bir çift ela göz..

Mutluluk,
yediğim kazıktan sonra çıkardığım ders, düştüğüm gülünç durum olur bazen de
yetişemediğim bir otobüsün ardından yaptığım polyannacılık oyunu
ya da bitince arkasından yas tutuğum bir Şebnem Ferah parçasıdır mesela.


Yıl başı- Yıl sonu, ömür ağacımdan düşen birer yaprak sadece. Dilerim ki ağacımın yaprakları sonuna dek "beni ben yapan" köklerimin sımsıkı tutunduğu o toprakların üzerine düşer ve yine o topraklara hizmet eder.

0 yorum: